sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun

naskah drama 7 orang 3 perempuan 4 laki laki. Bir meyveyi, mesela karadut’u tadar gibi tattık Bedri Rahmi’nin şiirini. O halde niçin hatırlamayalım? Daha çok ressam mı, şair mi? Sanki ressam. Şiirini de resim gibi yazmış. Tersine çevirelim. Şair, resmini şiir gibi çizmiş. Bence de, bu ikincisi, birincisi kadar oturmadı. Demek ki ressam. Belki fakir aile çocuğu olmadığı için, babası bürokrat, daha sonra da vekil. Demek ki bir sosyete’nin içinde. Belki ondan tuvale ve fırçaya ulaşabildi. Yoksa, bizim Anadolu çocukları sittin sene şiirden çıkamaz. Çok Avrupa görmüş, Amerika görmüş. Ama daha çok Anadolu ve İstanbul görmüş. Çok görmüş ama, dikkatinizi çekiyor mu bilmem, şiiri Karadeniz’in ırmakları gibi. Dol Karabakır Dol’un başında Yaradana Mektuplar’ var. Okurken, zaman zaman bu adam sanki dua ediyor’ diyebilirsiniz. *** “Rabbim!.. İnsan oğullarından çektiğim yeter Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat” Bazen de cüretkar hatta isyankar. Fakat, okuduğum kadarıyla, inadına, inadına küfürbaz değil. Ben isyankarlıklarını burada tekrar etmesem daha iyi. Hayatı kurcalıyor. Varoluşu kurcalıyor. Tam şairin yapacağı işler. Bence Yunus’a muhabbet duyuyor. “Büyük bir ayna kırılmış Kırılıp yere dökülmüş Kainat içine düşmüş Düşmüş amma paramparça.” Bahar ve biz’ de güzel. “Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden Rabbim ne güzel çıldırır.” Karadut’ demiştik değil mi yazının başında. “Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın.” Sitem’in de Karadut gibi bestesi var, biliyorsunuz “Yar yar/Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar.” Dili çok güzel. Türkçe nereye götürüyorsa oraya gidiyor. Kilitlenmiyor, kıtlığa düşmüyor. Burada kabızlık’ kelimesini kullanacaktım. Kaba olur diye caydım. Fakat kaba maba, doğru kelime… Bugünlerde bir piyango’ öyküsü uygun düşer. “Mudurnu’nun Alagöz nahiyesinden Durmuş’a Büyük ikramiye vurmuş Paranı nideceksin demişler Bundan böyle demiş Her Allahın günü Soğanın cücüğünü yicem Cücüğünü.” *** Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun İstanbul Destanı İstanbul’a yazılmış güzel şiirlerdendir. Bakın tavsiye ederim. İstanbul’un tadını çıkaramıyorsanız, İstanbul Destanı’nı okuyun. Trafik belasına çatmadan bütün İstanbul’u gezmiş kadar olursunuz. Tamam, biraz Orhan Veli, biraz Sait Faik. Ama aynı zamanda Bedri Rahmi. “İstanbul deyince aklıma bir martı gelir Yarısı gümüş yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş İstanbul deyince aklıma bir masal gelir Bir varmış bir yokmuş” Ben girizgahını yaptım siz devam edin. Trabzon’a da bir şiir yazmış. Evet, şiir. Ama İstanbul Destanı’yla kıyaslanamaz. Benim favorilerimden biri Üç dil.’ Rahmetli Ramazan Dikmen’in okuyuşu hala kulağımda… Ada sıra duraksar, gülerdi. “En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin” Bu şiirin finali de çok hoş. “En azından üç dil/Çünkü sen ne tarih ne coğrafya/Ne şu ne busun/Oğlum Mernuş/Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.” Bedri Rahmi 1975’te öldü. Biz daha sonra bir başka otobüslere, başka dolmuşlara, başka trenlere yetiştik. Kah umduğumuz, kah ummadığımız yerlere gittik. Ne yaptıysak, bu mısraı eskitemedik. KARAR Etiketler Anadolu » Avrupa » Bedri Rahmi Eyüboğlu » Dol Karabakır Dol » İstanbul » İstanbul Destanı » İstanbul Destanı İstanbul » mudurnu » Oğlum Mernuş » Orhan Veli » Sait Faik » Yaradana Mektuplar » yunus » Yusuf Ziya Cömert bedri rahmi'nin üç dil şiirinde geçen nedense pek bir aşina olunası cümle. en azından üç dil bileceksinen azından üç dildeana avrat dümdüz gideceksinen azından üç dilçünkü sen ne tarih ne coğrafyane şu ne busunoğlum mernussen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun " ...bizler, gelişmekte olan bir ülkenin fertleriyiz, ne kadar aşağılayıcı değil mi, öyle ama. eksiğiz, geri kalmışız, bir şekilde bu durum bilinçaltımızda fevkalade korkunç bir travma yaratmış. elin ingiltere'si 8 tane atarken "avrupa avrupa duy sesimizi, işte bu türklerin ayak sesleri" diye tezahurat yapan bir neslin evlatlarıyız yani, ingilizin umurunda mı, adam oraya profesyonelce çıkıp oyununu oynuyor. bizim halimiz şamata, biz hala sesimizi duyurma derdindeyiz, ha madem avrupa bizi duymuyor, "seni sevmiyorum avrupa, babanı da sevmezdim, eeeeey avrupa, biz çok avrupalar gördük, size mi kaldık" tarzı bir alınganlığa da girişiyoruz. konuşulan ise hep avrupa. hani deli gibi seven ve sevdiği kişiye aşk mektupları yazan bir adam düşünün, kızdan yüz görmeyince kıza "gidişim suskun oldu ama dönüşüm muhteşem olacak" diyor, dağ dağa küsmüş dağın haberi yok. adam içinde bulunduğu komik durumu göremiyor, çektiği aşk acısı acı mı, acı tabi, acı ama çocuk dünyasına ait bir acı bu."öncesi ve sonrası için bkz oğuz atay/bozdoganli -en sonuncusu- - alıntı -sanki her şeye yetişmiş gibi vapura koşuyorlarertelenmiş ülkeningeç kalmış insanları- alıntı -bkz met üst ismet özel sandım valla ama onun ilhamlarından biri belli ki kapitalizmin o eşsiz nimetlerini kaçırdık ya onu anlatıyor yüksek ihtimal. yeni neslin her bir gencine izletilmesi gereken video ve her bir mısranın aklına sokulması gereken söz dizeleri.. türkiye'de büyüyen, çocukluğunu geçiren herkesin hedeflerine ilerlerken aklında bulunması gereken söz. rahatlatıcı bir tespit bu. bir kez kabullenince nasıl kolay oluyor her şey, siyasetçilere sinirlenmiyorsunuz veya duygu yoğunluğu azalıyor, tüm sıkıntılarımız temelleniyor, anlaşılır oluyor. diğer türlü yakalanmayacak bir otobüs için toprak yolda yalın ayak koşmak zorunda sanıyoruz kendimizi. böylesi daha iyi belki de. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Bir meyveyi, mesela karadut’u tadar gibi tattık Bedri Rahmi’nin şiirini. O halde niçin hatırlamayalım? Daha çok ressam mı, şair mi? Sanki ressam. Şiirini de resim gibi yazmış. Tersine çevirelim. Şair, resmini şiir gibi çizmiş. Bence de, bu ikincisi, birincisi kadar oturmadı. Demek ki ressam. Belki fakir aile çocuğu olmadığı için, babası bürokrat, daha sonra da vekil. Demek ki bir sosyete’nin içinde. Belki ondan tuvale ve fırçaya ulaşabildi. Yoksa, bizim Anadolu çocukları sittin sene şiirden çıkamaz. Çok Avrupa görmüş, Amerika görmüş. Ama daha çok Anadolu ve İstanbul görmüş. Çok görmüş ama, dikkatinizi çekiyor mu bilmem, şiiri Karadeniz’in ırmakları gibi. Dol Karabakır Dol’un başında Yaradana Mektuplar’ var. Okurken, zaman zaman bu adam sanki dua ediyor’ diyebilirsiniz. *** “Rabbim!.. İnsan oğullarından çektiğim yeter Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat” Bazen de cüretkar hatta isyankar. Fakat, okuduğum kadarıyla, inadına, inadına küfürbaz değil. Ben isyankarlıklarını burada tekrar etmesem daha iyi. Hayatı kurcalıyor. Varoluşu kurcalıyor. Tam şairin yapacağı işler. Bence Yunus’a muhabbet duyuyor. “Büyük bir ayna kırılmış Kırılıp yere dökülmüş Kainat içine düşmüş Düşmüş amma paramparça.” Bahar ve biz’ de güzel. “Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden Rabbim ne güzel çıldırır.” Karadut’ demiştik değil mi yazının başında. “Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın.” Sitem’in de Karadut gibi bestesi var, biliyorsunuz “Yar yar/Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar.” Dili çok güzel. Türkçe nereye götürüyorsa oraya gidiyor. Kilitlenmiyor, kıtlığa düşmüyor. Burada kabızlık’ kelimesini kullanacaktım. Kaba olur diye caydım. Fakat kaba maba, doğru kelime... Bugünlerde bir piyango’ öyküsü uygun düşer. “Mudurnu’nun Alagöz nahiyesinden Durmuş’a Büyük ikramiye vurmuş Paranı nideceksin demişler Bundan böyle demiş Her Allahın günü Soğanın cücüğünü yicem Cücüğünü.” *** Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun İstanbul Destanı İstanbul’a yazılmış güzel şiirlerdendir. Bakın tavsiye ederim. İstanbul’un tadını çıkaramıyorsanız, İstanbul Destanı’nı okuyun. Trafik belasına çatmadan bütün İstanbul’u gezmiş kadar olursunuz. Tamam, biraz Orhan Veli, biraz Sait Faik. Ama aynı zamanda Bedri Rahmi. “İstanbul deyince aklıma bir martı gelir Yarısı gümüş yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş İstanbul deyince aklıma bir masal gelir Bir varmış bir yokmuş” Ben girizgahını yaptım siz devam edin. Trabzon’a da bir şiir yazmış. Evet, şiir. Ama İstanbul Destanı’yla kıyaslanamaz. Benim favorilerimden biri Üç dil.’ Rahmetli Ramazan Dikmen’in okuyuşu hala kulağımda... Ada sıra duraksar, gülerdi. “En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin” Bu şiirin finali de çok hoş. “En azından üç dil/Çünkü sen ne tarih ne coğrafya/Ne şu ne busun/Oğlum Mernuş/Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.” Bedri Rahmi 1975’te öldü. Biz daha sonra bir başka otobüslere, başka dolmuşlara, başka trenlere yetiştik. Kah umduğumuz, kah ummadığımız yerlere gittik. Ne yaptıysak, bu mısraı eskitemedik.

sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun