sürekli çocuğuma birşey olacak korkusu

naskah drama 7 orang 3 perempuan 4 laki laki. Çocukların geniş hayal dünyalarında neler yaşadığını tahmin etmek zordur. Ama yaşadığı korku ve kaygılarla baş etmesine yardımcı olabilirsiniz. Giriş Tarihi 0957 Son Güncelleme 1116 Bir sabah uyandığımda o günün bizim için diğer günlerden farklı başladığını, 5 yaşındaki oğlum Mehmet Can'ın yatağından ağlayarak uyanmasıyla anladım. Sürekli olarak ağlıyor, kendisini korumadığımız için bizi suçluyordu. Olayın nedenini anlamak için soru sorduğumuzda ise aldığımız cevap, yine ağlama yoluyla oldu. Rüyasında sarı gözleri olan bir hayalet gördüğünü söylemesi uzun sürse de, ağlamasının kaynağını sonunda anladık. Evimizde canavarların yaşadığı yetmezmiş gibi bir de onlara hayalet dahil olmuştu. Hayatımız artık daha da farklı bir hal almaya başladı... Mehmet Can bu durumdan o kadar çok etkilenmiş olacak ki okula gitmek istemiyor, geceleri yatağından kalkıp yanımıza geliyor, bizimle uyuyor ve bizden ayrılmak istemiyordu. Biz de geceleri rahat uyuması ve korkusunu yenmesine yardımcı olmak için, odasına bir gece lambası aldık. Daha sonra izlediği bazı çizgi filmleri izlemesine uzun bir süre ara verdik. Tabii tüm bunların nedenlerini açıklayarak yaptık. Bütün bu çözüm yollarının ardından yavaş yavaş değişim başlamıştı. Artık ağlamıyor ve kendi yatağında yatıyordu. Tabii hala arada kaçamakları oluyor… Benim oğlumla ilgili yaşadığım bu deneyimin bir benzerini birçok anne-baba gibi sizler de yaşayabilirsiniz. Çünkü hemen her çocuk, gelişim dönemleriyle paralel olarak çeşitli korkular yaşıyor. Çocukların her yaş döneminde farklı tür korku ve kaygı sorunları yaşayabildiklerini belirten Psikolog Şebnem Orhan, bu konuda sizlere çözüm önerileri sundu. Uzmanımızın önerilerinin, çocuğunuzun korku ve kaygı sorunlarıyla baş etmenizde size yol göstermesini umuyoruz. Korku, insanoğlunun en doğal duygusu Korku ve kaygılar, insanoğlu için tehlikeyi önceden tahmin etme ve bunun için önlem alma becerisini geliştirmiştir. Canlı hayatın en doğal duygusudurlar. Korku duygusu karşısında insan kendini güvende hissettmez, bir yere ya da bir kişiye sığınarak kendini korumaya çalışır. Erken dönemlere ait bu kendi kendini koruma mekanizması duyguların, iç dünyanın genetik aktarımı ile nesilden nesle geçen bir miras niteliğindedir. Korku ve kaygı; kalp atışlarında artma, kas gerginliği, kaçma eğilimi gibi dışavurumlardaki benzerlikler nedeniyle birbiriyle karışabilir. Örneğin; bir ayının saldıracağına dair düşünce korku duygusu yaratır. Sınav esnasında başarısızlığa uğrayacağı düşüncesi ise kaygı duygusuna neden olur. Eğer kişi olaya fiziksel bir risk ya da tehdit anlamı yüklüyorsa korku, kişiliğine bir risk ya da tehdit anlamı yakıştırıyorsa kaygı duygusundan bahsetmek mümkündür. Korkunun kaynağı, kişi tarafından fark edilen, tehdit edici bir uyaran olarak bilinçli bir biçimde algılanabilirken, kaygının kaynağını belirlemek ve gerçekçi bir tutum takınmak her zaman mümkün değildir. Çocuklar ve korkuları Çocuklar yaşamlarının daha en başından itibaren korku ve kaygı ile karşılaşırlar. Çocuklar için bütün tehditler kendilerinin varoluşlarına, yaşamlarına karşı olan birer tehdit olarak da algılandığı için kaygı ve korku ifadeleri bir arada kullanılır. Yapılan araştırmalar; anne karnından itibaren bebeklerin, çevresinde olup bitenlerden etkilendiğini ve bu yaşantılara çeşitli tepkiler verdiğini gösterir. Anne karnındaki yedi buçuk haftalık bir bebeğin bile, yüksek ses gibi kendisine göre beklenmedik, tehlikeli bir uyarana kafasını geri çekme, vücudunu germe gibi tepkiler verdiği ultrason görüntülerinde görülmektedir. Bebeklerin doğuştan getirdikleri mizaç özellikleri kaygı yaratan durumlara verdikleri tepkilerin farklılık göstermesine neden olur. Doğuştan itibaren daha çabuk uyarılan, hassas bebekler daha yoğun tepkiler verirken, uyaran kalkanı daha kalın olanlar, böylesi durumlarla daha az tepkisel olabilir. Dolayısıyla rahatsız olma eşiği ve buna eşlik eden rahatlama düzeyi ve şekli farklı olabilir. Anne, bebeğinden gelen bu ağlama tepkilerinin önce ne anlama geldiğini anlamaya, daha sonra da bebekte kaygı uyandıran durumu ortadan kaldıracak uygun girişimde bulunarak bebeğini sakinleştirmeye çalışır. Bebeğinin hissettiği kaygıyı onun adına kelimelere dökmesi, onu rahatlatan yaklaşımı, ses tonu ve ifadesi bebeğin bu duyguların baş edilebilir olduğunu içselleştirmesine yardımcı olur. Korkular, anne karnında başlıyor Çocukların gelişimleri süresince belli yaş dönemlerinde yaşadıkları farklı korkuları vardır. Bebekler, 4-6 haftalık olduğunda anne-babalarını diğer insanlardan ayırt etme tepkileri vermeye başlarlar. Yapılan araştırmalar, 1 aylık bebeklerin anne babaların yüzlerini, seslerini ve davranışlarını diğer insanlardan ayırt edebildiğini gösterir. Tanıdıkla tanımadık arasındaki bu fark 5-6 aya doğru yabancı korkusuna neden olur. Bebekler bilinç düzeyi artıp yenilikleri daha çabuk fark ettikçe tepki verirler. Henüz nesne sürekliliği olmadığı için, bir eşyayı ya da kişinin kendisini görmediğinde de var olmaya devam ettiğini düşünemez. Yani, bir kişiyi düzenli olarak görmüyorsa kendisi için yabancı olur. Dolayısıyla eve arada sırada gelen aileden birine bir yabancı gibi davranabilir. Sadece yanından yabancı birisinin geçip ona gülümsemesi bile bebek için tehdit edici olarak algılanabilir. Bu nedenle alışma sürecinde bebeğin sakinleşip kendisini hazır hissedene kadar kucakta kalması, onun yeni deneyimlere karşı güvenini arttıracaktır. Kısa zamanda bu durumlarla nasıl baş edeceğini öğrenecek ve bu korkusunu aşacaktır. Yabancı kaygısı zaman içinde biraz daha azalmış gibi görünse de bebeğin yürümeye başlaması ve özgürce dilediği yerlere gidebilmesiyle, yabancı ortamlara ve insanlara karşı tepki göstermesi tekrar ortaya çıkar. Korkularının farkında olun Okul öncesi dönemde, çocuklar gerçek duygularını dile dökmekte ve bunların farkına varıp baş etmekte özellikle zorlanırlar. Oysa bu dönem, çocukların duygularının en yoğun olduğu dönemlerden biridir. Çoğu zaman anne babalar yaşanan olayları, konuşulanları, seyredilen filmleri, vs.'yi çocuklarının duymadığını, farkında olmadığını ve anlamadığını düşünürler. Ancak çocuklar etraflarında olan biten her şeyin farkındadırlar, sadece duydukları ve gördükleriyle ilgili kendi başlarına baş edecek donanımları yoktur ya da ifade edemezler, ancak davranışlarıyla gösterirler. Çevresindeki yetişkinlerin görevi, çocuğun kaldıramayacağı durumlarla karşılaşmasını önlemek, eğer karşılaşıyorsa da bu durumu yok saymak yerine çocukla konuşmak, onun olası hislerini çocuğu adına ifade etmektir. Duyguların sözel olarak ifade edilmemesi, onların olmadığı anlamına gelmez. "Korkacak bir şey yok" demek yerine korktuğunun farkında olduğunun çocukla paylaşılması ve çocuğun ihtiyacına göre ona destek sağlanması gerekir. Beklenmeyen durumlar endişelerini tetikler Çocuklar 2-3 yaşından itibaren dili daha iyi kullanırlar ve sosyal ortamda kendilerini ifade becerileri de kazanırlar. Doğum günü, tiyatro, restoran gibi kalabalık ve gürültülü ortamlara, çocuklar olsa dahi girmekten çekinebilirler. Genellikle beklenmeyen durumlar çocukların endişelerini tetikler. Bu nedenle böyle bir ortama götürmeden önce ona nasıl bir ortamla karşılaşacağını, kimleri göreceğini anlatmak biraz olsun endişesini azaltabilir. Kendisinin çok sevdiği küçük bir oyuncak veya bir eşyayı ona eşlik etmesi için vermek sizden uzakta sizi temsil eden bir destekle kendisini tek başına hissetmemesine yardımcı olur. Böyle ortamlarda gruba katılması için çocuğu zorlamamak, ve baskı uygulamamak gerekir. Çocuk kendini hazır hissettiğinde gruba yanaşacak ve oyuna katılacaktır. Gitmeyi planladığınız restoran ya da tiyatroda çocuğun sinyallerini takip etmek, huzursuzluğunun baş edilenden fazla olmamasına dikkat etmek gerekir. Korkuyu yetişkinlerden de öğrenirler... Çocuklar gerçekleri yetişkinlerden farklı yorumlarlar. Bazen gerçek dünyadan bazen de hayal dünyalarından oluşturdukları şeyler korkularının kaynağı olabilir. Çocukların da tıpkı bizim gibi kendilerine ait bir iç dünyaları ve fantazileri vardır. Bu yüzden her çocuğun farklı korkuları ve farklı tepkileri olabilir. Yanlış yaptığında bağıran babadan korkmak, oyunda dinazordan kurtulmaya çalışan bir geyik olarak canlanabilir hayalinde... Kendi agresif dürtülerinin farkına vardıkça dış dünyaya yansıtarak çevrelerindeki diğer canlıların saldırganlığından korkmaya başlayabilir. Özellikle de 3-6 yaşlarında bir köpek, bir hayvan veya tanımadığı bir insandan korkabilirler. Örneğin, köpeklerin veya böceklerin kendilerini ısırmasından korkabilirler. Yaklaşırken daha temkinli olurlar ve güvendikleri kişinin onayını almaya ihtiyaç duyarlar. Bu gibi durumlarda yetişkinin rolü de önemlidir. Benzer konularda korkuları olan yetişkinleri gözlemliyor olmak, çocuğun başlangıçtaki doğal ve var oluşuna ait tetikte olma halinin devamlı ve şiddetli olmasına neden olur. Unutmamak gerekir ki; çocuklar kendisine söylenilenlerden belki de daha fazla gördükleri ve gözlemlediklerinden öğrenir. Gerçekle hayal dünyasını karıştırırlar Bazı anne-babalar, 3-6 yaş dönemindeki çocuklarının kendi başına uyumakta zorlandığını, gece yarısı karanlıktan veya korkulu bir rüyadan korktuğunu belirterek yanlarına geldiklerini söylerler. Okul öncesi dönemde çocuklar gerçekle hayal dünyasını birbirinden tam olarak ayırt edemez. Bu yüzden cadılardan, hayaletlerden, gördükleri kabuslardan, kuklalardan veya televizyon kahramanlarından korkarlar. Gün içerisindeki gerginlikler kabus olarak ortaya çıkar. Çocuk uykudan ağlayarak kalkıp, uyku uyanıklık halinde ağlamasına devam edebilir. Bu gibi ağlamanın yoğun olduğu durumlarda; çoğu zaman sözel iletişim en aza indirilebilir. Bunun yerine daha çok tensel temas, kucağa alma, sırtını sıvazlama, beraberce sallanma gibi bedensel destekler yardımcı olabilir. Kimi çocuk da hiç dokunulmak istemeyebilir. Burada önemli olan, ebeveynin kendi çaresizliğinin getirdiği öfkeyle değil, yetişkin olmanın getirdiği sükunetle yaklaşmasıdır. Bu gibi durumlarda ideal olanı anne babanın kendi yataklarına çocuklarını almaması, ancak çocuğun odasında sakinleşip tekrardan uykuya dalana kadar yanında eşlik etmesidir. Yine bu dönemde anne-babanın yatağının farklı bir anlamı vardır. Kendilerinin nasıl doğduğunu merak ederler, anne ya da babalarıyla evlenmenin hayalini kurarlar. Dolayısıyla da anne-babalarının yalnızken ne yaptığını merak edip, onun bir parçası olmak isteyebilirler. Kendi iç dünyalarındaki bu merak ve istek, bir tarafıyla suçlu hissettirip bir cezanın geleceği düşüncesiyle, hayalet ya da cadıları bahane etmelerine neden olabilir. Bu nedenle evin çok güvenli olduğunu, hayaletlerin gerçek olmadığını söylemek çocuk tarafından kabul görmeyebilir. Bu gibi korkularla baş etmenin en kolay ve en iyi yolu oyunlardır. Oyunla, çocuklar korkularını dışavururlar, kendilerinde sıkıntı uyandıran durumları oyuna döküp, buradaki hayali durumlarla baş etmek için güçlenirler. Bu yüzden akılcı açıklamaların yanında onlarla oyun oynamak, hayaletlerin resmini yapıp üzerinde konuşmak etkili bir yoldur. Hazırlayan Şenay Çelik SŞ Soru Sahibi 3 Kasım 2009 1414 merhaba benim problemim sürekli kötü birşey olacakmış gibi an öleceğim korkusu yada eşime işe gidince birşey olacak yada bebeğim hastalanacakmış kalkıp nefesini dinliyorum böyle hayaller kuruyorum ya ölürsem yada şu ölürse bu sakat kalırsa kaza olursa diye çok kötümserim ayrıca. bir sorunla karşılaşınca onun en uç olabilecek en kötü sonucunu sorun nedir ne önerirsiniz? 0 0 1 cevap 000 görüntülenme Cevaplar 1 Sayın Söğüt, Mutlaka bir isim vermek gerekirse buna takıntılı düşünce obsesyon diyoruz. Bu düşünceler doğal olarak tüm insanlarda vardır. Yoğunluğu arttığı zaman hastalık diyoruz. Bilişsel terapi ile uğraşan bir psikiyatri uzmanına başvurmanızı önerirm. Ankara'da bu konuda uzmanlaşmış çok sayıda psikiyatr var. Sağlık ve mutluluk dileklerimle Dr. Cengiz ERDEN 3 Kasım 2009 1532 Anne-babanın yanlış tutumu korkuları kaygı ve korkularını, anne-babanın yanlış tutumu belirliyor. Çocuğun korkusunu ciddiye almamak, onu dinlemek ve sakinleştirmek yerine sorunu görmezden gelmek çocuğun kaygılarını artırıyor. İşe giden bir anne- babanın akşam döneceğini söylemek yerine birden ortadan kaybolması çocukta büyük endişeye yol açıyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Mine Elagöz Yüksel, çocukların korku ve kaygılarının ortaya çıkmasında ebeveynlerin yanlış tutumların etkili olduğunu söyledi. Korku ya da kaygının tıpkı mutluluk, üzüntü, öfke gibi normal bir his olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Biz büyükler gibi çocuklar da kimi zaman özellikle yeni veya bilinmeyen nesnelerden/ durumlardan korkarlar. Özellikle 2 yaş sonrası çocukların çevrelerini ve bununla beraber büyüklere göre yetersizliklerini daha fazla algılamaya başlamaları ile beraber korkuları da artar. Ancak büyüklerin aksine özellikle okul öncesi dönem çocukların gerek kendini ifade etmekteki yetersizlikleri, gerek hayal dünyalarının zenginliği, gerek zihinlerinde soyut kavramları bütünüyle algılayamamaları korkularıyla “normal” olarak baş edememelerine sebep olmaktadır” diye konuştu. Tırnak yeme belirti olabilir Mine Elagöz Yüksel, “Çocuğun kaygı duyduğu, çoğu zaman korktuğunu dile getirmesiyle net olarak anlaşılabileceği gibi kimi zaman tırnak yeme, okula gitmek istememe, inatçılık, içe kapanma ve hatta karın ağrısı gibi dolaylı belirtiler ile de karşımıza çıkabilir” uyarısında bulundu. Çocukların yabancı bir kişi, yüksek ses, hayvanlar, havuz gibi var olan durumları tehdit olarak algılayabildiklerini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, şunları söyledi “Çocukların hayal dünyaları oldukça zengindir Korsanlar, canavarlar, uzaylılar onları sıkça hayallerinde ziyaret ederler. Hayatlarında onlara endişe verecek olaylar yaşanıyor olabilir Ayrılık, tıbbi müdahale, taşınma vb. Okul öncesi dönem çocukları oldukça kolay etkilenebilmekte olup ailenin ve arkadaşlarının korkuları kendisine “bulaşabileceği” gibi televizyon karakterlerinden, abla/abilerinin korkutmalarından etkilenebilirler. Bununla beraber şahit oldukları belki sadece duydukları bir şey korkmalarına sebep olabilir. Korkular zaman zaman şiddetlenebilir, örneğin en sık yaşanan korkulardan biri olan ayrılık anksiyetesi 1-3 yaş arası en yoğun olmakla beraber, daha büyük yaşlarda da okula başlama, farklı bir yerde konaklama gibi tetikleyiciler ile tekrar başlayabilir.” Çocukların korkularıyla alay etmeyin Ailelerin istemeden bazı yanlışlarla çocuğun kaygısını arttırdıklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Bir ebeveyn korkuyu bir zayıflık belirtisi olarak görebilir, bunun sonucu alay etme, küçümseme olabilir, örneğin Erkek adam korkar mı?’ söylemlerine rastlamaktayız. Ailelerin çocuğun kaygıları nedeniyle ağlamasına tahammül edememeleri, sabırla beklememeleri sık karşılaştığımız bir durum. Mesela ayrılma korkusu yaşayan çocuğun ailesinin ayrılırken örneğin işe giderken döneceklerini söyleyerek vedalaşmak yerine bir anda ortadan yok olması daha sonra çocuğun kaygılarının artmasına neden oluyor” diye konuştu. Hemen müdahale etmeyin Kimi ailenin çocuğu korkutarak söz dinlemesini sağlamaya çalıştığını, kimi ailenin ise kendi korkuları nedeniyle çocuklarını oldukça sakınarak yetiştirmeye eğilimli olabilidiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel “Örneğin korktuğunu ifade etmeyen ve ağlamayan bir çocuğa korkmuştur diyerek müdahalede bulunulabilir. Her iki yaklaşım da çocuklarda kaygıyı arttırabilir. Çocuk her problem yaşadığında müdahale edilmemeli, yardım talep etmesi beklenmeli ve çocuk yapabileceği şartlarda desteklenmelidir. Çocuğa dini eğitim yaşına uygun verilmelidir, örneğin soyut kavraması yeteri kadar gelişmemiş bir çocuğa cinlerden bahsetmek yahut korkulu masallar anlatmak kaygının artmasına neden olabilmektedir” uyarısında bulundu. Korkan çocuğa nasıl yaklaşılmalı? Her çocuğun farklı ve özel olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, çocuğun korkuyla başa çıkmasında kullanılacak yöntemleri de şöyle sıraladı “Bazı çocuk korkmaya daha yatkın olurken bazı çocuk daha cesaretli ve atılgan olabilir. Öncelikle aile çocuğa saygı duymalı ve onu kabullenip beklentilerini çocuğa göre ayarlamalıdır. Korkusu olan çocuğu zorlayarak ya da ısrar ederek korkuyla yüzleştirmeye çalışmak genellikle korkunun artmasına ya da yer değiştirmesine neden olur. Örneğin yabancı bir çocuktan ya da büyükten korkmuş bir çocuk onunla tanışmaya /oynamaya zorlanmamalıdır. Çocuğun alışması için gözlem yapmasına olanak sağlamak yeterli olabilir. Sarılmak, sırtını okşamak gibi fiziksel temaslar çocuğu oldukça rahatlatacaktır. Sakin bir ses tonu kullanarak korktuğunu anladığınızı gösterebilirsiniz. Çocuğun anlaşıldığını hissetmesi kendini ifade etme isteğini de arttıracaktır. Korkusu olan çocuğa ağlama’, geçer’ ya da korkma’ demek fayda etmez.” Kaygıları yatıştıran en önemli unsurun düzenli ve tahmin edilebilir bir hayat olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Bu nedenle değişik bir yere gidileceği zaman önceden haber vermek, o yeri anlatmak, belki yanında çok sevdiği bir oyuncağını da bulundurmak faydalı olabilir. Unutmamalıyız ki çocukların hayal dünyası kullanabildikleri kelimelerden daha geniştir. Bu nedenle bazen çocuğun yerine korkuyu adlandırmak gerekebilir. Çocukların yaşları küçüldükçe oyun konuşmaktan daha etkili olabilir. Bol kahkahalı saklambaç, ce-e gibi oyunlar ayrılık kaygısını yenmekte faydalıdır” diye konuştu. Oyun yöntemi kullanılabilir Ailenin de hayal dünyasını kullanması gerekebildiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Örneğin şimşeklerden korkan bir çocuğa, bu şimşekleri bir kralın yarattığı bir hikaye anlatılabilir. Ya da canavarlardan korkan bir çocuğun eline “canavarsavar” verilebilir. Özellikle yaşanan bir olay sonrası başlayan korkularda bebeklerle- peluş oyuncaklarla kurulan canlandırmalar, yaratılan hikayeler çocuğun korkusunu atlatmasına yardımcı olacaktır. Bunlarla beraber çocuğun televizyonda izlediği içeriğin ailenin kontrolünde olması, etkilenebileceği içeriklerden uzak tutulması gereklidir” uyarısında bulundu. Hayatının akışı etkileniyorsa uzmana danışılmalı Okul öncesi dönem korkularının çoğunun gelişimsel olarak normal kabul edildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, çocuğun hayatının akışı etkilendiğinde mutlaka uzmana danışılması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı “Eğer ebeveynleri bu durumun normal olmadığını hissediyorsa, çocuğun bir travma sonrasında 1 ay geçmesine rağmen etkilenmesi devam ediyorsa, korkuları çocuğun arkadaş edinmesini engelliyorsa, okula gitmesine engel oluyorsa, uykudan uyanma, gün içi başka davranış problemleri yaşanıyorsa profesyonel yardım almakta fayda olabilir. Öncelikle bir çocuk-ergen psikiyatrisi uzmanı tarafından durumun saptanması ve sebeplerinin araştırılması önemlidir. Örneğin okul reddinin altta yatan nedeni, okulda yaşanan bir durum olabileceği gibi ayrılma kaygısı da olabilir. Okul öncesi dönem korkularının tedavisinde sebebe yönelik aile eğitimi ve çocukla terapi ön plandadır.” Sayfa içeriğinde yer alan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. İlgili sayfada tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğeler yer almamaktadır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz. 29 Eylül 2021 Pedagog Zeynep Şimşek 3-5 yaş aralığı korkunun en yoğun görüldüğü dönemdir. Bu dönemde canavar, hayalet, yaratık, karanlık, yalnız kalma, gök gürültüsü, yüksek ses, sesli mekanizmalı oyuncaklar gibi somut unsurların ağırlıkta olduğu korkular yaşanırken, 6 yaş sonrasında daha soyut korkular yaşanabilir; böcek korkusu, hayvan korkusu, sosyalleşme, okul korkusu, başarısızlık, kalabalık ortam vb. gibi … Devamını Oku YAPIN Sakin olun ve dinleyin. Korkusuyla ilgili konuşmasına izin Maddeleri Oku YAPMAYIN Asla korkusuyla alay etmeyin. “Korkacak bir şey yok.” diyerek Maddeleri Oku Bir önceki yazımız olan ÇOCUĞUM ÇOK YALAN SÖYLÜYOR başlıklı makalemiz 3 yaş çocuğu yalan söyler mi, 3 yaş yalan söyleme ve 4 yaş çocuğu yalan söyler mi konularından bahsediyor, okumanızı öneririm. 1 yaş korkuları, 10 yaş çocuğun gece korkusu, 10 yaş korkuları, 12 yaş çocuğun gece korkusu, 12 yaş erkek çocuğu korkuları, 12 yaş korkuları, 2 yaş bebeklerde korku, 2 yaş çocuğun korkuları, 2 yaş karanlık korkusu, 2 yaş korkuları, 2 yaş sendromu korku, 3 yaş çocuğun gece korkuları, 3 yaş çocuğun korkuları, 3 yaş korkuları, 3 yaşındaki çocuğun korkması, 4 yaş çocuğu korkuları, 4 yaş korkuları, 5 yaş çocuğun gece korkusu, 5 yaş korkuları, 5 yaşındaki çocuğun korkuları, 6 yaş çocuğun gece korkusu, 6 yaş korkuları, 6 yaşındaki çocuğun korkuları, 7 yaş çocuğunun korkuları, 7 yaş korkuları, 7 yaşındaki çocuğun gece korkuları, 8 yaş korkuları, 9 yaş korkuları, ani seslerden korkmak neden olur, bebeklerde ani korku, bebeklerde gece korkusu, bebeklerde karanlık korkusu, bebeklerde korku, bebeklerde korku neden olur, bebeklerde yalnız kalma korkusu, bebeklerin yüksek sesten korkması, çocuğuma birşey olacak korkusu, çocuğun anneden korkması, çocuğun babadan korkması, çocuğun gece korkması, çocuğun gece uykuda korkması, çocuğun gölgeden korkması, çocuğun hayalet korkusu, çocuğun herşeyden korkması, çocuğun korkularını yenmesi, çocuğun rüyada korkması, çocuğun rüyasında korkması, çocuğun sesten korkması, çocuğun sudan korkması, çocuğun uykuda korkması, çocuğun uyurken korkması, çocuğun yabancılardan korkması, çocuğun yalnız kalma korkusu, çocuğun yalnız yatma korkusu, çocuğun yüksek sesten korkması, çocuk ve korku, çocuklar için korku, çocuklarda böcek korkusu, çocuklarda gece korkusu, çocuklarda karanlık korkusu, çocuklarda kaybetme korkusu, cocuklarda korku, çoçuklarda korkuyu yenmek, çocuklarda okul korkusu, cocuklarda olum korkusu, çocukların korkuları, çoçukların uykuda korkması, çocukluk çağı korkuları, çocukluk dönemi korkuları, çocukluk korkuları, ergenlerde gece korkuları, ergenlerde korku, evladını kaybetme korkusu, gece yalnız yatma korkusu, hamilelikte bebeği kaybetme korkusu, karanlık korkusu neden olur, korkan çocuklar, korku çocuk, okul öncesi dönemde korkular, sesten korkan bebek, sinek korkusu, sürekli çocuğuma birşey olacak korkusu, tek başına yatamama korkusu, yalnız yatamama korkusu, yetişkinlerde anneyi kaybetme korkusu, yetişkinlerde gece korkusu neden olur, yüksek sesten korkan bebek Sürekli ağlayan çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini Psikiyatrist Dr. Sabri Yurdakul ağlayan çocuklar konusunda büyüklerin sabırlı olmaları gerekir. Bizim yönümüzden çocukların ağlamasından çok daha önemlisi neden ağladıklarıdır. Neden ağladıklarını bilmeden onlara tepki vermek bizi yanlış yerlere götürecektir. Büyüklerin ilk aklına gelen ağlayacak hiçbir şeyi olmadığı halde ağladığı, bunu şımarıklığından ki şımarıklıktan ağlayan çocuklar da vardır ama tüm ağlamaları hemen bu gruba koyarsak o zaman çocuğumuzu anlama ve ona yardım etme ihtimalini ortadan kaldırmış oluruz. Bu da bizi daha zor duruma sokabilir. Bu yüzden öncelikle iyilikle yaklaşıp ağlama nedenini öğrenmeliyiz. Bu nedeninin bize doğru ya da yanlış gelmesi değil onun bu nedenle ağlaması önemlidir. Bu yüzden de onu ağlatan nedeni ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Ancak kimi zaman alışverişte olduğu gibi istediği olmayınca ağlayan bir çocuğa alınması gereken tavır onun istediğini yapmak değildir. Bunun yerine istediği şeyi yapamayacaksak neden yapamadığımızı uygun bir şekilde ona anlatmamız gerekir. Bunu yaptığımız halde ağlıyorsa o zaman çok üstüne gitmemeli, ağlayarak ilişki kurmasına engel olmalıyız. Ancak bunu yaparken olayı objektif olarak değerlendirmeli, haklı olup olmadığına bakmalıyız. Bize göre haksız bir ağlama onun yönünden haklı olup içli içli ağlamaya devam zaman çocukların haksızlığa uğradıklarında daha çok ağladıklarına inanırım. Böyle bir durum varsa ağlamaları geçmeyecek ve “siz beni anlamıyorsunuz” diye ağlamaya devam edecektir. Bu durumda onu ağlatmak yerine sorunu çözmeye yönelmek, dikkatini başka yöne çekmek faydalı ve babanın tutumu çok önemliAnne ve babanın çocuğun ağlaması konusundaki tutumu da burada önem kazanacak ve ortak dil ile ona karşı konuşmaları daha faydalı olacaktır. Annenin olur dediğine babanın olmaz demesi, babanın kabul dediğini de annenin reddetmesi sadece çocuğun aklını karıştırmayacak, anne ve babanın da davranışlarını ayarlamasını engelleyerek yanlış davranmalarına neden olacaktır. Bütün bunlara dikkat etmek çocukların gereksiz yere uzun süre ağlamalarını engelleyecek, ağlamaları çocukça gözyaşlarının ötesine gitmeyecektir.

sürekli çocuğuma birşey olacak korkusu